BU ZAMANA KADAR YAPILMIŞ EN ACIKLI ANİME/GRAVE OF THE FIREFLIES

                                    ATEŞ BÖCEKLERİNİN MEZARI   / HOTARU NO HAKA          

                                         

      Bugün sizlere anime film tarihinin en en en acıklı filminden bahsetmek istiyorum. Studio Ghibli elinden çıkmış ödüllü filmin konusu şöyle: 2. Dünya Savaşı yeni bitmiş Japonya da teslim olup yenilgiyi kabul etmek zorunda kalmıştır. Kahramanlarımız Seita ve küçük kardeşi Setsuko savaş başladığında Kobe'de yaşasalar da hem anneleri Amerikan bombardımanında öldüğü için hem de babaları donanmada denizci olduğu için teyzelerinin yanına gönderilirler. Burada sığınakta yaşayan kardeşlerin yavaş boyunca içinde bulundukları durum anlatılıyor. Savaş yüzünden kaybedilenler, birbirine tutunarak hayatta kalmaya çalışan insanlar ve tüm bu olup bitenleri anlayamayan küçücük bir çocuğun hikayesi.....
                   

                                                   

     Kullanılan donuk renkler, yapılan kaba çizimler, vurucu diyaloglar size savaşın ne kadar kötü olduğunu öyle bir hissettiriyor ki yüreğinize ağırlık çöküyor. Film Akiyuki Nosaka'nın otobiyografisine dayandığı için aslında anlatılanların yaşanmış olduğunu bilmeniz karakterlerle anlatılmaz bir bağ kurduruyor; sevinçleri sevinciniz, hüzünleri hüznünüz oluyor. Tüm yıkıntıların içinde geceyi aydınlatan ateş böcekleri... O ateş böcekleri hakkında sorulan yumruk gibi bir soruİ; Neden bu kadar ölmek zorundalar?  Ateş böceklerini kimin neyin metaforu olarak düşüneceğiniz size kalmış: belkide savaşta kayıp giden hayatlar...


          
           


              



     Yaşadığı onca şeye rağmen 12 yaşındaki abinin kardeşine sahip çıkıp onu mutlu etme çabası, etrafında uçuşan bombalara rağmen etrafa gülücük saçan Setsuko'nun yaşadıkları size birçok şeyi sorgulatıp ne gerek var bunca ölüme dedirtiyor. Sizi hüzne boğup ağlatsa da kesinlikle izlenmeli ve eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşılmalı diye düşünüyorum ama kendinizde ikinci kez izleme cesareti bulabilir misiniz bilmiyorum...☺❤☺
                 

  Ayrıca anime film 2008 yılında live action film olarak da vizyona girdi izlemek isteyenlere onu da öneririm.  Son olarak izlemek isteyenlere fragmanı gelsin iyi seyirler...


https://youtu.be/yc-yeJvdwkc
 

KADERİN KIRMIZI İPİ

                                                       
                                                


                                            İKİ İNSANIN KADERİ BİR İPLE BAĞLIDIR
             
            Kaderin kırmızı ipi inanışı Uzak Doğuda yaygın bir inanıştır. Görünmez kırmızı bir ipin iki insanı sonsuza kadar birbirine bağladığına ve bu kişilerin asla ayrılmayacağına inanırlar.Kaderin kırmızı ipi, Çin mitolojisi kaynaklı olan bir inanıştır. Efsanelere göre Evlilik Tanrısı ve Ay Tanrısı   olan Yue Xia Lao birbirlerinin ruh eşi olan insanları, ayak bileklerinden, görünmez kırmızı bir iplikle bağlar sonunda da bu kişiyle evlenirmiş,Japon Mitolojisinde ise ayak bileklerini yerini serçe parmaklara bırakıyor.

                                 


                                                      KIRMIZI İPLİĞİN HİKAYESİ

           Bir gece, çocuk eve yürürken, ay ışığının altında duran yaşlı bir adam görür. Adam çocuğa yaklaşarak, kırmızı bir iplikle kaderindeki kadına bağlı olduğunu söyler. Evlilik ve Ay Tanrısı olan bu yaşlı adam daha sonra çocuğa ileride karısı olacak kızı gösterir ve bunun kaderindeki kişi olduğunu söyler. Genç ve bir eşe ilgisi olmayan çocuk bu durum karşısında yerden bir taş alır, kıza atar ve kaçar. Yıllar sonra çocuk büyüdüğünde, ailesi onun için bir düğün yapar. Geleneklere göre gelinin yüzü bir örtüyle kapatılır. Düğün gecesi, gelin yüzünü çevreleyen örtüyle kocasını yatak odasında beklemektedir. Adam odaya geldikten sonra, karısının yüzündeki örtüyü kaldırır ve gördüğü güzellik karşısında memnuniyet duyar fakat karısının tek kaşında takılı olan süs dikkatini çeker. Adam merak içerisinde neden bu süsü taktığını sorar. Kadın, küçükken bir çocuğun ona taş attığını ve taşın kaşına isabet edip, iz bıraktığını söyler. Kadın bu izi kapamak için kaşına süs takmaktadır. O gece minik çocuğa gösterilen ve çocuğun taş attığı küçük kız şimdi eşi olmuştur.



         Sen ne kadar uğraşırsan uğraş, kime aşık olursan ol, ne olaylar yaşarsan yaşa o ip seni eninde sonunda kaderine ulaştırırmış... Ondan kaçmaya çalışsan da kader karşına o kırmızı ip ile bağlı olduğun kişiyi elbette karşına çıkaracaktır....

ZENGİN ÇOCUK FAKİR KIZ ANİMESİ.... KİMİ NO NA WA

 
                                                                    ADIN???

                                                 

   Bugün sizlere Makoto Shinkai 'ın aynı isimli romanından uyarlanan ve Japonya da 2016 nın en iyi filmi seçilen Your Name'den bahsetmek istiyorum. Imdb puanı 8.5 olan ve Spirited Away gibi filmlerin gişe rekorunu kıran filmin konusu ise şöyle: Filmde bir kız bir de erkek olmak üzere iki ana karakterimiz var. Mitsuha adındaki genç kız İtomori adında bir kasabada babası, büyükannesi ve kardeşiyle yaşamaktadır, Her ne kadar güzel bir kasabada yaşasa da hayatını sıkıcı bulmakta ve Tokyolu bir erkek çocuğu olmak istemektedir. Filmin diğer karakteri Taki ise tam da Mitsuha'nın hayalini kurduğu hayatı yaşamakta olan Tokyolu bir erkektir. Bir gün uyandıklarında ikisi de anormal bir şey fark eder: birbirlerinin vücudunda uyanmışlardır.

                                     
                        

    Başlarına gelen bu doğaüstü olay rastgele aralıklarla tekrarlar. Bazen iki günde bir bazen haftada bir tekrarlayan olay iki karakteri de oldukça şoka sokar şimdi hayatlarında ne değişecek, istedikleri hayata kavuşmuş mu olacaklar peki ama ikisi arasındaki bu özel bağın nedeni nedir diye sorular sorduran filmin oldukça sürükleyici olduğunu düşünüyorum.
                        


    Film boyunca tren sahneleri, gökyüzü ve tapınak manzaraları eşliğinde akıp giderken peşinden sizi de sürükleyen Japonların inandığı Kaderin kırmızı ipini de içinde barındıran aldığı beğeni ve puanı hak eden bir film olmuş izlemek isteyenlere filmin fragmanı aşağıda göz atabilirsiniz iyi seyirler❤❤
        https://youtu.be/TjMiUIi6sp0


                               

CANIM EVİM!!!!!

                            MARNIE ORADAYKEN / WHEN MARNIE WAS THERE

                                       
 
   Bugun sizlere yine Studio Ghibli elinden çıkmış ve 34. İstanbul Film Festivali kapsamında ülkemizde de seyirciyle buluşmuş bir anime filmden bahsetmek istiyorum Marnie Oradayken....
Filmin konusu ise ; Ana karakterimiz olan Anna evlatlık bir çocuktur ve psikolojik problemlerinin yanı sıra astım sorunları da baş gösterince temiz havası olan bir yere gitmesinin ona iyi geleceğine karar verilir ve uzak akrabalarının yanına Norfolk'a gider. Son derece sessiz ve içine kapanık bir çocuk olan Anna resim yaparak, doğa yürüyüşlerine çıkarak sağlığını geri kazanmaya çalışırken terk edilmiş bir ev dikkatini çeker.Kimsenin hayaletli diye yaklaşmak istemediği bu göl evinde Marnie adında bir kızla tanışır ve arkadaş olurlar.Fakat bir gün Marnie ortadan öylece yok olur bakalım geri döndüğünde Anna için neler değişmiş olacak, ilişkileri nasıl etkilenecek diye sordurtan son derece keyifli yer yer dramatik bir film...
     
 


     Film Joan Robinson 'ın yazdığı aynı isimli çocuk hikayesinden uyarlama ve 85 yılından beri aktif şekilde muazzam filmler ortaya koyan Studio Ghibli artık film çekmeyeceğini açıkladığı için son işlerden birini izlemek son derece önemli diye düşünüyorum. Film çocukluk, yalnızlık ve aile gibi kavramlara farklı bir bakış açısı geliştirmenizi sağlıyor. Kimseye ne dünyaya ne de çevresine uyum sağlayıp arkadaş edinemeyen ve çocukluğunu yalnız geçirmek zorunda kalan Anna'nın hikayesine içiniz burkuluyor.

                   

                  

    Çizimleriyle olsun insanı çocukluğuna döndüren konusuyla olsun son derece naif bir film kendisi.Filmin finali oldukça dramatik olmuş olayın bağlandığı yer dışında kullanılan şarkının da oldukça büyük etkisi olduğunu düşünüyorum ve sözlerini paylaşmak istiyorum....




 FIRE ON THE OUTSIDE
 Olmadı pek arkadaşım büyürken
Kendimle yetinmeyi öğrendim ben
Sadece ben, sadece ben, sadece ben.
Ve normal görünecek bu bakınca bana dışarıdan

Seviyorum okulda tek başıma yemeyi nasılsa
O yüzden kalacağım burada
Tam burada, tam burada, tam burada
Ve normal görünecek bu bakınca bana dışarıdan       
Oturuyorum odamda bir başıma                                      
Mehtapla geçen saatlerden sonra
Düşünüyorum adımı kim biliyor ki diye

O yüzden terk ettim evimi
Toplayıp pılımı pırtımı uzaklara gittim
Kaçtım geçmişimden bir gün ve güldüm,
Güldüm, güldüm, güldüm
Ve normal görüneceğim bana dışarıdan bakana

Bazen yolumu yitiriyorum,
Bazen aklım karışıyor
Bazen de aslında hiç iyi olmadığımı fark ediyorum
Ve ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum

   Son olarak izlemek isteyenlere filmin fragmanı: https://youtu.be/_Xjp1wAyz6M

  İyi Seyirler❤❤❤❤

UYUŞUKLUĞUN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

           
                                                              TÜM BEZGİNLERE...
         
                                        

    Bu yazıda belki de herkesin hayatının belli bir döneminde büründüğü bir karakterden bahsetmek istiyorum daha doğrusu karakteri barındıran animeden☺☺☺
 Nozomi Uda'nın 2013 yılından beri yayımladığı günlük hayat ve komedi türündeki mangası orijinal adıyla Tanaka-kun wa itsumo Kedaruge/ Tanaka-kun is always listless bizdeki adıyla Cansız Tanaka için anime uyarlamasının yapılacağı haberleri 2015 yılında duyurulmuştu.

                     

   Tanaka-kun sürekli iç çeken, uykulu gözlerle etrafı süzen,dirseklerine yaslanıp oturan ve boş boş bakmak dışında pek de hayat göstergesinde bulunmayan enerjisiz bir çocuk. Tüm bu sıkıcılığına karşı arkadaş çevresi tarafından dışlanmamayı başaracak kadar da tatlı. Animede Tanaka-kun onun tam aksine enerjisi bitmek tükenmek bilmeyen ve ortamın neşe kaynağı arkadaşı Oota ile olan dostluklarını ve onun hayata dönüp dönmeyeceğini izliyoruz.
                     


    Hani bazı günler olur da ortada sebep bile yokken kılınızı dahi kıpırdatmak istemez, ağzınızı açmaya bile haliniz olmaz ya işte o haliniz Tanaka-kun'un ta kendisi. Ne iştahla yemek yemeye hali var ne de yürümeye takati... İşte öyle zamanlarımızda aaa bu güzel havada kös kös oturmak da neyin nesin kalk gidiyoruz deyip modunuzu yükseltmeye çalışan arkadaşınız da Oota'nın ta kendisi oluyor. Son derece samimi hissettiren pastel tonlarla ve naif çizimlerle, komik günlük diyaloglarıyla size kendini sevdiren bir anime özellikle düşük hissettiğiniz günlerde izleyip gülmeniz dileğiyle  💓💓💓


                     

                       



Son olarak fragmanı paylaşıyorum iyi seyirler...https://youtu.be/etxlovVdsgk

BACK TO THE PAST.... ORANGE

                       PİŞMANLIKLARINIZDAN KURTULMAK İSTER MİYDİNİZ?

                                              


  Bu yazıda geçmiş ve gelecek arasında gidip gelen bir animeden bahsetmek istiyorum ismi Orange...
Orijinal ismi de Orange olan anime Takano Ichigo isimli mangadan uyarlanıyor ve 13 bölüm. Animenin türü dram,okul ve bilim-kurgu arasında değişiyor.Konu ana karakterimiz olan Naho'nun okula ilk defa geç kalmasını ve evden çıkarken de kendisine gelmiş bir mektup bulmasıyla başlıyor. Daha fazla geç kalmak istemeyen Naho mektubu okulda okumaya başlıyor ve mektubu yazanın 27 yaşındaki hali olduğunu fark ediyor.Üstelik 27 yaşındaki hali geçmişte yaptığı ya da yapmadığı bazı şeylerden pişmandır ve 16 yaşındaki halinden yazdıklarını yapmasını istemektedir. Naho başta yazanlara inanmasa da gün içindeki olaylar tıpkı mektuptaki gibi gelişince pişmanlıklarından kurtulmaya karar verir ama bu sandığı kadar kolay olmayacaktır tabii ki....

       
                          


    


  Anime izlerken aynı zamanda da düşündürdüğü için sürekli geçmiş değişirse gelecek nasıl değişecek, karakterler bundan nasıl etkilenecek gibi sorular sorduruyor. Bol bol paralel evren konusunda değindiği için farklı boyutlarda farklı hayatlar, önceki yaşamlar gibi konulara merakı olan insanların daha çok seveceğini düşünüyorum. O zaman buyurun tanıtım videosu...

        https://youtu.be/NkqePv9i6Yw
    Anime 2015 yılında live action olarak sinemaya uyarlandı konuya sadık kalındığı ve animedekilere benzer oyuncu kadrosu oluşturulduğu için ben filmini de sevdim. Konu itibariyle hepimizin zaman zaman yaşadığı duygulara ve durumlara parmak basıyor. Naho mektubu 10 yaş gençken aldığı için o ürkekliğiyle mektupta yazan her şeyi gerçekleştirmesi pek mümkün olmuyor bu da bize zamanımız varken yapmamız gereken şeyleri hatırlatıyor.

                                  
                     
                                                     

               

Son olarak filmin fragmanı iyi seyirler...https://youtu.be/EQgTlwIQUto

DOĞAÜSTÜ BİR ALEMDE KAYBOLUŞ

      Bu yazımda Hayao Miyazaki'nin En İyi Animasyon Oscar'ı  ve Berlin Film Festivali Altın Ayı ödüllü filmi Ruhların Kaçışı'ndan bahsetmek istiyorum.Konu olarak film; 10 yaşındaki Chihiro'nun ailesiyle yaptığı bir kır gezisi sırasında mola yerinde sahipsiz buldukları yiyecekleri yiyip domuza dönüşmesiyle başlayan hikaye, Hava kararıp ortalığı hayalet sarınca ortaya çıkan Haku'nun eğer gelip hayalet dinlenme tesisinde çalışırsa onu kurtarabileceğini teklif etmesiyle devam eder.


   Film kesinlikle bir çizgi filmden çok daha fazlası... Verilen mesajlar, kapitalist toplum düzenine, insanın açgözlülüğüne, toplumun insanları kimliksizleştirmesine ve birey olmaktan çıkıp sürü halini almasını eleştirmesi bile izlemek için yeterli bir sebep. Film Hayvan çiftliği ve Alice Harikalar Diyarında'nın etkilerini taşıyor diyebiliriz. Masum bir çocuk gözünden insanların acımasızlığı ve çalışma hayatı gösteriliyor.

Filmin fragmanını aşağıdan izleyebilirsiniz ☺       

https://www.izlesene.com/video/ruhlarin-kacisi-fragman/6880831

   Ruhların kaçış yolu unuttukları kimliklerini hatırlamaktır. Chihiro yabancı olduğu bu dünyada ruhları kurtarmaya çalışırken kendi kimliğini, adını unutmama mücadelesi de verir.  Toplum tarafından sindirilip, baskı altında tutulmak istemiyorsak birey olduğumuzun farkına varmamızı çok net hatırlatıyor film. Bu dünyada yetişkinliğe adım atan Chihiro aynı zamanda aşkın gücü keşfederek sevginin her şeyi değiştirebileceğine dair umudumuzu tazeliyor. Umarım sizler de filmi benim kadar sevebilirsiniz ❤❤❤